BİYOGRAFİ TÜRÜ SİNEMA ESERLERİ BAĞLAMINDA ESERE KONU KİŞİ YA DA MİRASÇILARIN HAKLARINA İLİŞKİN HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME
- GENEL OLARAK
Kişinin hatırasına ilişkin biyografi filmlerinde temel anlatının, şahsın hayat hikayesi, onu kamuoyu nezdinde ünlü hale getiren olayların tasviri, anıları, hikayeleri üzerine kurulduğu söylenebilir.
Özellikle kamuya mâl olmuş kişilerin ölümünden sonra, kişinin hayatının, hikayelerinin biyografi türünde film haline getirildiği görülmektedir. Fakat bu tarz durumlarda, özellikle film sektöründe ticari kaygıların da ön plana çıkmasıyla, ölen kişinin hayat hikayesinin çarpıtılacağını, kişinin doğru aksettirilmeyeceğini yahut kişinin mahremiyetine zarar verileceğini düşünen mirasçılar, filmin yapılmasına karşı çıkabilmektedirler.
Bu konu özellikle son yıllarda Neşet Ertaş’ın hayatını anlatan “Bozkırın Tezenesi”, Ahmet Kaya’nın hayatının ele alındığı “İki Gözüm”, “Ayla”, “Müslüm”, “Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu”, “Çiçero” gibi filmlerle tekrar gündeme gelmiş bir durumdur.
- FİLME KONU KİŞİNİN HAKLARI
Filmler FSEK’in “Sinema eserleri” başlıklı 5.maddesi uyarınca eser olarak sayılmıştır.
FSEK m.8 uyarınca, “Eser sahibi”, eseri meydana getiren kişiyi ifade etmektedir. Yine FSEK m.8/3 uyarınca, Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler.
“Ancak bilindiği üzere bir eserin meydana getirilmesinde eser sahibi gibi bir yaratıcı çabası söz konusu olmasa da ciddi anlamda emeği geçen birçok farklı kişi bulunması mümkündür. Bu sebeple dünyanın her yerinde, eser sahiplerine çeşitli haklar bahşedilirken eserin meydana gelmesinde teknik ya da yaratıcı çabasını ortaya koyan veya sermayesi ve organizasyon gücü ile eserin ortaya çıkmasına ya da kitlelere ulaşmasına olanak sağlayan gerçek veya tüzel kişilere de eser sahibinin hakları ile bağlantılı bir takım haklar tanınmıştır. Gerek doktrinde gerekse kanunlarda bu tür haklar için Komşu Haklar, Bağlı Haklar ya da Bağlantılı Haklar gibi ibareler kullanılmaktadır. Bu haklar FSEK m.80’de de icracı sanatçıların, fonogram yapımcılarının ve radyo televizyon kuruluşlarının haklarından oluşan komşu haklar ile film yapımcısının hakları olmak üzere iki ana başlık altında incelenmiştir.” (Saliha Sera Kadıgil, Sinema Eserleri ve Sinema Eserlerinde Hak Sahipleri, Yüksek lisans tezi, 2010)
Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, filmde hayatı ele alınan kişinin ve ölümü sonrasında mirasçılarının, FSEK m.8 uyarınca “eser sahibi” niteliğinde olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, filmde ele alınacak konuların objektif olarak yansıtılabilmesi için, ölen kişinin anılarının, hayat kesitlerinin, kamuoyuna mâl olmasını sağlayan olayların net anlaşılabilmesi için filmin oluşturulmasında iş birliği yapmaları, filme ve senaryoya katkı sunmaları elbette önemlidir.
Yargı kararlarında ve doktrinde, hayatı filme konu olan kişinin söz konusu durumda ihlal edilmesi muhtemel hakkının, “kişilik hakkı” “özel hayatın gizliliği” ve “şeref ve saygınlık” olduğu belirtilmektedir.
Nitekim İstanbul 2.FSHHM’nin 2019 yılında verdiği bir kararda, “Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle, müvekkillerinin …’nun kızları ve yasal mirasçıları olduğunu, davalılar tarafından merhum …’nun hayatının film olarak çekilip 2019 yılın Ekim-Kasım aylarında sinemalarda gösterime gireceğinin 2018 yılı sonlarında gazete haberlerinden öğrendiklerini, film çekiminin devam ettiğini ifade ettiğini, müvekkilelerinin murisi olan …‘nun özel hayatı, aile hayatı, özel hayat ilişkileri, sosyal yaşantısı, ve diğer kişilik haklarının kapsamında yer alan bilgilerin mirasçılarının izni olmaksızın bir kitaba konu edilemeyeceğini, söz konusu kitabın, sinema filminin çekilmesi ve mirasçıların murise ilişkin kişilik haklarına yapılan saldırıların meşrulaştırılması amacıyla yazıldığını, kitabın yazılmasının muris ve mirasçıların kişilik haklarına aykırılık teşkil edeceğinden kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davalı şirketin murisin yasal mirasçılarından izin almak ve sözleşme yapmak yerine mirasçıları aradan çıkarmak amacıyla murisin erkek kardeşine kitap yazdırma girişimlerinin kötü niyet göstergesi olduğundan bahisle, öncelikle müvekkillerine intikal eden …’na ait halter sporuna ilişkin Olimpiyat, Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu madalyalarının çekiminin ve yayımının tedbiren yasaklanmasına, müvekkilelerin muvafakatleri bulunmadığından murisleri olan merhum …’nun hayatının yayınlanacağı ileri sürülen … filminin tüm yayın ve filmlerin basım ve yayının durdurulmasına, sinemalarda gösteriminin yasaklanmasına, müvekkillerinin uğramış oldukları ve uğrayacakları maddi ve manevi zararların giderilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlamıştır.
Dava, Fikir ve Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan haklara tecavüzün ref’i, Önlenmesi ve tazminat talepli davadır. HMK’nın 114. maddesi hükmünde, dava şartları düzenlenmiş olup 114/1-c maddesinde “mahkemenin görevli olması”ndan açık bir şekilde bahsedilmiştir.
İhtisas mahkemesi niteliğinde olan mahkememizin davada görevli olmadığı, gerek FSEK gerekse SMK kapsamında değerlendirilmesi gereken bir uyuşmazlık bulunmadığı, müteveffa murise ait bir esere dayanılmadığı, murise yönelik kişilik hakkının ihlali iddiasının genel hükümler çerçevesinde çözülmesi gerektiği, bu kapsamda dava konusu uyuşmazlığa ilişkin yargılamayı yapma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanına girdiği anlaşılmakla, görevin kamu düzeninden olduğu hususu da nazara alınarak, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur. HÜKÜM : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere, Davanın görev yönünden reddine, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE” karar verildiği görülmektedir. Karar istinaf edilmiş ve istinaf başvurusu İstanbul BAM, 16. HD., E. 2019/2536 K. 2019/2436 T. 8.11.2019 kararı ile esastan reddedilmiştir. (İstanbul 2. Fikrî Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, E. 2019/261 K. 2019/349, T. 9.9.2019)
Kişilik hakkı doktrinde, “kişinin kişiliğini oluşturan, kendisini insan kılan maddi ve manevi tüm değerlere, özel olarak yaşamına, beden bütünlüğüne, sağlığına, onuruna, saygınlığına, özel yaşamının gizliliğine, sözüne, resmine, adına, eserine, özgürlüğüne, ekonomik hareket serbestliğine ilişkin haktır. Kişilik hakkı, “mutlak güç” taşıdığı gibi süreye bağlı değildir, zamanla yıllanmaz.” (Serozan) Şeklinde ifade edilmektedir.
Kişilik hakkının, kişinin şeref ve haysiyetinin, mahremiyetinin ve özel hayatının gizliliğinin korunması da kapsadığı kabul edilmelidir.
“Şeref ve haysiyet, bir kimseye toplum tarafından verilen manevi değerlerin toplamıdır. Şeref ve haysiyet gibi özel hayat da kişilik hakkını oluşturan kişisel varlıklar arasındadır. Kişinin şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesi tek başına söz konusu olabileceği gibi, özel hayatın gizliliğini ihlal (ör: bir kimsenin özel hayatına ilişkin mahrem bilgilerin basına sızdırılması) ile birlikte de ortaya çıkabilir. Yine kişiyi hakkında yanlış bilgi verme suretiyle topluma farklı tanıtma da kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyebilir. Kişi, kendisi hakkında kamuoyuna doğru bilgi verilmesini isteme hakkına sahiptir.
Kişinin Mahremiyetinin Korunması ya da Özel Hayata Saygı Gösterilmesini İsteme Hakkı kapsamında Mahremiyetin, özel hayatın bir kişisel varlık olarak korunması, kişilere yabancıların bakışlarından ve takiplerinden uzak, isteklerine uygun bir hayat ve beraberinde kişiliklerini geliştirme ve koruma imkanı sağlamaktadır. (Şafak Parlak Börü, Esra Kararı Işığında Bir Hassas Denge Değerlendirmesi: Kişilik Haklarının Korunması vs. Sanat Özgürlüğü)
Yine önemle belirtmek gerekir ki, bu tür durumlarda esere konu alınacak kişiden bu hususlar bakımından rıza alınması da doğrudan kişilik haklarına aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır: “Hakkında çalışma yapılan kişiden izin alınmamış olması doğrudan bir kişilik hakkı ihlaline sebebiyet vermeyeceği gibi, izin alınmış olması da hiçbir şekilde kişilik haklarına aykırılık oluşmayacağı anlamına gelmez, zira örneğin ortaya çıkan eserde hakkında çalışma yapılan kişinin verdiği rızanın kapsamı dışına çıkılarak bazı gerçek dışı hususlara veya özel hayata dair mahrem bilgilere yer verilmiş olabilir. Bu tür bir esere konu olan kişinin hakkındaki gerçek olmayan bilgiler, olaylar objektif olarak bakıldığında önemsiz gözükse dahi, bu tür bir aktarımı konu alan eserin yayınlanması durdurulabilir. Alman müzisyen Herbert Grönemeyer hakkında yazılan, çalışma ve içeriğine ilişkin izni alınmadan piyasaya sürülen ve gerçek dışı bilgiler içeren bir biyografi kitabının yayınlanmasını durdurmuştur.” (Şafak Parlak Börü, Esra Kararı Işığında Bir Hassas Denge Değerlendirmesi: Kişilik Haklarının Korunması vs. Sanat Özgürlüğü)
- FİLME KONU KİŞİNİN MİRASÇILARININ HAKLARI
Sinema eserinin, esere konu kişinin ölümünden sonra meydana getirilmesi, ölen kişinin haklarını devralan mirasçılar bakımından da çeşitli sonuçlara yol açmaktadır. Özellikle ölen kişinin hayatı ile ilgili asılsız bilgilere yer verileceği, mahrem durumların açıklanacağı yönünde endişe taşıyan mirasçılar, sinema eserinin çekilmesine karşı çıkabilmektedir. Bu durumda kişinin ölümünden sonra, mirasçıların hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki kişilik hakları, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olmaları nedeniyle kişinin bu haklardan vazgeçmesi, devretmesi ve miras yoluyla bu hakların intikal edebilmesi mümkün değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında bu durum şu şekilde açıklanmıştır: “Bir kişinin özellikleri, hak ve fiil ehliyeti, hürriyeti, bedeni ve manevi varlıkları onun kişiliğini meydana getirir. Kişilik, insanın insan olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu hakları içerir. Bunlar para ile ölçülemeyen, devredilemeyen ve mirasçıya geçmeyen mutlak haklardır. Hiçbir şekilde maddi değere sahip değildirler. Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, kural olarak, bizzat şahsın kendisi tarafından kullanılabilir. Bu nedenle de kanuni temsilci tarafından kullanılması mümkün değildir. Bu hakların kullanılmasına karar verme yetkisi kişidedir. İster idari, ister kanuni temsilciye bu yetkinin kullanılması bırakılamaz.” (Yargıtay HGK, 2012/183 E. 2012/275 K. 4.4.2012 T.)
Bununla birlikte kişilik hakları ölüm ile sona ermiş kişinin mirasçıları, esere konu edilen murisin kötü gösterilmesinin, şeref ve haysiyetinin zedelenmesinin önüne geçmek için Yargıya başvurabilmektedir. Bu konuda emsal kararlarında, mirasçılar lehine, muris hayatta olsaydı filmden elde edebileceği kâra ilişkin maddi tazminat ile birlikte, filmde murisi kötüleyici unsurlar ya da çarpıtılmış hikayelere yer verilmesi halinde manevi tazminata hükmedebildiği görülmektedir. Örneğin, İstanbul 2. Fikrî Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, E. 2015/164 K. 2019/154, T. 25.4.2019 sayılı kararında, “davacıların murisinin karikatürünün izinsiz olarak ticari amaçla kullanması şeklindeki eylem nedeniyle davacının fili bir zararı oluşmamış ise de davacıların murisinin karikatürünün reklam amaçlı kullanılması için izin alınsaydı elde edebilecek kazançtan yoksun kaldıkları dikkate alındığında maddi tazminat şartlarının oluştuğu anlaşılmakla davacılar murisi …’ın şöhreti ve tanınmışlığı, izinsiz kullanımdan davalının sağlayacağı fayda dikkate alındığında talep olunan tazminat miktarının yerinde olduğu dikkate alınarak maddi tazminata yönelik açmış oldukları davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, her ne kadar davalı tarafından oyuncunun dış görünüşünün alaycı şekilde karikatürize edilmesinin hakaret teşkil ettiği, zaten talep gören bu filmlerin tanıtımında karikatürlere de ihtiyaç olmadığını, davalı tarafından söz konusu karikatürlerin kamunun bilgilendirilmesi ve habercilik kapsamında kullanılmadığını, dava konusu ölen kişiye yönelik hakaret teşkil eden eylemler, sadece ölen kişi için değil, ölen kişinin yakınlarının kişilik haklarını da ihlal ettiğini iddia olunmuş ve bu kapsamda manevi tazminat talep edilmiş ise de dava konusu filmlerin komedi filmleri olması ve canlandırılan karakterlerin saf fakat dürüst karakterleri canlandırdıkları, görüntülere alaycı bir görüntü kazandırılmadığı, murisin ya da davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı barındırdığının kabulünün mümkün olmadığı, murisin şöhretinin zedelenmesi ya da kötü gösterilmesinin söz konusu olmadığı komedi filmlerine uygun olarak karikatürize edilmiş oldukları dikkate alındığında manevi tazminat şartlarının oluşmadığı ve bu yöndeki taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla manevi tazminata yönelik açmış oldukları davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur. HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere, 1-Davacıların maddi tazminat davasının kabulü ile 100.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, 2-Davacıların manevi tazminat taleplerinin reddine” şeklinde karar tesis edilmiştir. Karar temyiz edilmiş ve Yargıtay 11. HD., E. 2019/4898 K. 2020/2932 T. 16.6.2020 kararı ile, davalının temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
Bununla birlikte ölen kişinin ölmesini müteakip belirli bir süre bazı haklarının devam ettiği yönünde düzenlemeler mevcuttur:
Örneğin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`nun 85/1. Maddesi “Eser mahiyetinde olmasa bile, mektup, hatıra ve buna benzer yazılar yazanların ve bunlar ölmüş ise 19. maddenin birinci fıkrasında yazılı kimselerin muvafakati olmadan yayınlanamaz. Meğer ki, yazanın ölümünden itibaren on yıl geçmiş bulunsun.” Ve 85/2. “Mektuplar birinci fıkradaki şartlardan başka muhatap veya muhatap ölmüş ise 19. maddenin birinci fıkrasında yazılı kimselerin muvafakati olmadan yayımlanamaz; meğer ki, muhatabın ölümünden itibaren 10 yıl geçmiş bulunsun.” Hükmünü haizdir. Görüleceği üzere, ölen kimsenin mektup, hatıra, günlük vs. yazılarının yayımlanması ölen kişinin mirasçılarının muvafakati bulunmadan yahut kişinin ölümünün üzerinden 10 yıl süre geçmedikçe mümkün olmayacaktır. 10 yıllık sürenin sonunda mirasçıların iznine gerek olmaksızın yayımlanması mümkün olacaktır.
Yine FSEK m.86 uyarınca, “Eser mahiyetinde olmasalar bile, resim ve portreler tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse 19 uncu maddenin birinci fıkrasında sayılanların muvafakati olmadan tasvir edilenin ölümünden 10 yıl geçmedikçe, teşhir veya diğer suretlerle umuma arzedilemez.
(2) Birinci fıkradaki muvafakatin alınması: 1. Memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynıyan kimselerin resimleri; 2. Tasvir edilen kimselerin iştirak ettiği geçit resmi veya resmi tören yahut genel toplantıları gösteren resimler; 3. Günlük hadiselere mütaallik resimlerle radyo ve filim haberleri; için şart değildir.”
Görüldüğü üzere, maddenin 2. Fıkrasındaki istisnalar hariç olmak üzere, ölen bir kişinin resim ve portrelerinin, ölen kimsenin ölümünü müteakip 10 yıllık süre geçmedikçe kişinin mirasçılarının muvafakati bulunmadan umuma arz edilemeyecektir. 10 yıllık süre sonunda umuma arz edilmesi mümkün olacaktır.
- SONUÇ
Biyografi türündeki sinema eserlerinde eserin meydana getirilmesindeki ticari amaç da göz önünde bulundurularak, film yapımcısının menfaati ile filme konu edilen kişinin kişilik hakları ve/veya mirasçılarının hakları dengelenmelidir. Esere konu kişinin anıları olabildiğince doğru şekilde aktarılmalı, ölen kişinin yanlış aksettirilmesi, kötü gösterilmesinin önüne geçilmelidir. Aksi takdirde örnek verilen Yargı kararlarında olduğu gibi, kişi bakımından kişilik hakkının ihlali yönünde ve/veya mirasçılar lehine manevi tazminata hükmedilebilecektir.
Her hakkı 5846 sayılı kanun gereği Ali Yüksel-Hilmi Özalp hukuk bürosuna aittir
Av. Aydan Atakan